Tarımda Tekelleşme
Ülkemizde ve Dünyada Küçük Üreticiyi Tasviye Ediyor
Kemal KURTUL
Tarım alanlarımız küçük üreticilerin tasviye edilmesiyle birlikte giderek daralıyor.
İktisat tarihçisi Huricihan İSLAMOĞLU'nun başında bulunduğu bir ekibin 2 yıllık çalışması sonunda ortaya çıkan geçekliğe göre; ülkemizde küçük ölçekli aile işletmeleri giderek tasviye sürecine girmiş bulunuyor.
Seçilen yedi ürün buğday, pancar, mısır, pamuk, tütün, ayçiçeği ve üzümdür. Araştırma çarpıcı sonuçlar ortaya çıkarıyor. 2001 - 2008 yılları arasında tarım kesiminin istihdamı %15 azalmış durumda. Tarımın GSMH payı 1998'de yüzde 17'den, 2008'de yüzde 9'a inmiş bulunuyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)'nun 2001 rakamlarını göre;100 - 500 dekar toprağa sahip işletmeler %32, 50 - 100 dekar arası %24, 2001 de %65 olan küçük üretici (0 - 50 Dekar arası), 2008 hesaplamalarına göre; % 32'ye inmiş bulunuyor. En ilgi çeken gelişme ise 500 dekar ve üzerindeki büyük işletmelerde görülüyor 2001'de % 1 olan oran 2008’de % 6'yükselmiş bulunuyor. Yani 0 - 50 dekar arası araziye sahip küçük üreticinin yarısı ya toprağını terketmiş ya da bankaya veya tefeciye kaptırmıştır. Kısacası; tarımda küçük üretici yok olurken büyük işletmeler 7 yılda 6 kat artmıştır.
Ülkemizde Uluslararası Para Fonu (İMF) ve Dünya Bankası (DB) programlarıyla yürütülen ekonomik ve (a)sosyal politikalar Tarımsal alanın çokuluslu endüstriyel tarım tekellerinin yağmasına açtı. Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarım ürünlerine önemli destek sunarken, ülkemizde hükümet pek çok üründe destekleme alımlarını ve teşvikleri kaldırmış durumdadır. Bizdeki destekleme göstermelik düzeyindedir. Üreticinin derdine ilç olmaktan uzaktır. Yunanistan pamuk üreticisine kilo başına 60 - 80 sent, ABD kilo başına 80 -140 sent destekleme verirken, ülkemizde ise kilo başına sadece 6 -10 senttir.
Üretici cephesinde yıkım sürerken sermaye ve finans çevreleri; yani kısacası kapitalistler 21. yy'ın su ve gıda yılı olacağını çoktan keşfetmenin bilinciyle dünyanın kırlarındaki küçük üreticilerin ellerindeki toprakları tohum, gübre - zehir ve kredilerle ele geçirmeye devam ediyorlar. Arjantin, Brezilya, Meksika, Hindistan gibi ülkelerde küçük üreticinin topraklarını ele geçirerek üreticileri ya topraklarından sürüyor ya da düşük ücretlerle köleleştiriyorlar.
Dünyada dev tekellerin tarıma yönelişleri giderek artıyor. Finans ve sanayi devleri tarıma yönelmişlerdir. Soros, yalnızca finans spekülasyonuyla uğraşmıyor. Brezilya ve Arjantin'de dev tarım işletmelerine de sahip, finans devi Morgan Stanley yine Güney Amerika'da endüstriyel ve GDO'lu tarım işlerini de yürütüyor.
İtalyan tekstil devi Benetton Patagonya'da 950 bin hektar çiftlik kuruyor. Kore'nin otomotiv ve çelik devi Daiwoo Madagaskar'ın tüm ekilebilir tarım alanlarının yarısı olan 1,3 milyon hektar araziyi 99 yıllığına kiralayarak tarım işiyle uğraşıyor.
Dünyada bu gelişmeler sürerken ülkemizde de büyüklerin tarıma ilgileri giderek artıyor. Sabancı, Koç, Ata Grubu, Atlas, Pınar ve diğerleri tarımdaki yatırımlarının yanısıra dev çiftlikler kurmaya devam ediyorlar. Atlas Halı Kayseri ve Adana'daki çiftliklerindeki 17 bin büyükbaş hayvanı ile dikkati çekmektedir.
Özelleştirme kapsamında Koç Holding'e verilen Doğu ve Güneydoğu'daki 27 et kombinasının kapanması bölgedeki hayvancılığa önemli darbe vururken, bu grup Harran ovasında önemli araziler elde ederek önemli süt ve besi çiftlikleri kurmuş bulunuyor. Aytaç, Pınar, Koç Sabancı gibi Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)'nün işletmelerine de ilgi duymaktadırlar. Özelleştirme yağması bu işletmelerin de her an tehlikede olduğunu göstermektedir.
Özelleştirme, kredi, tohum, zehir derken toprakların ellerinden alınan, ektiği ürünü bir daha ekemez hale gelen tarım emekçileri bu durum karşısında durumu değiştirecek birlik, örgütlenme ve mücadele düzeyinde bulunmuyor. Bergama, İkizdere gibi bir iki örnek dışında; birlik, sendika, KOOPERATİF vb gibi birleşik ve etkili mücadele araçları oluşturabilmiş değil. Örnekler az da olsa; birlik ve mücadele yolunu seçmekten başka çarenin olmadığı ortada.
Fransız tarım üreticileri kendilerini koruyan yasayı BOVE YASASI olarak tescillediler. Çünkü Fransız üreticilerin mücadeledeki önderi BOVE idi. Doğu Avrupa'da üreticiler Emperyalist kapitalist yağma ve yok oluşa karşı kooperatif, sendika ve birlikleriyle mücadele ederek kolay teslim olmayacaklarını ve eninde sonunda kazanacaklarına inanarak direnişlerini sürdürüyorlar.
ULUSAL BİYOGÜVENLİK YASASI'nın GDO'ları serbest bırakmasıyle(1) birlikte tarımda tekelleşme dana da hız kazanacaktır. Buna koşut olarak küçük tarım emekçisinin yıkımı daha da hızlanacaktır. Yıkım durdurmanın ve geleceğimizi kazanmanın tek yolu var: Üretici birlikleri, çiftçi sendikası, kooperatiflerde birleşmek ve mücadele etmek. Aksi; yıkıma devam demektir!
_______________________
(1) Ulusal Biyogüvenlik Yasası tasarı olarak hükümet üyelerinin imzasına açılmıştır. Yeni içeriği sır gibi gizlenen tasarı muhtemeldir ki; GDO'lu ürünlerin ithalatını, ekimini ve dağıtımını serbest bırakan bir yasa olarak parlamentodan çıkmakta sorun yaşamayacaktır.
Bu yazı: ”http://www.milliyet.com.tr/Ekonomi/HaberDetay.aspxaType=HaberDetay&KategoriID=3&ArticleID=1126390&Date=09.08.2009&b=Tarim politikalari kucuk isletmeleri tasfiye ediyor&ver=22” ve ”Sunay Demircan- Domatesin Tadı Geri Gelecek mi-National Geographic Türkiye Haziran 2009” yayınlarından yararlanılarak hazırlanmıştır.
Ülkemizde ve Dünyada Küçük Üreticiyi Tasviye Ediyor
Kemal KURTUL
Tarım alanlarımız küçük üreticilerin tasviye edilmesiyle birlikte giderek daralıyor.
İktisat tarihçisi Huricihan İSLAMOĞLU'nun başında bulunduğu bir ekibin 2 yıllık çalışması sonunda ortaya çıkan geçekliğe göre; ülkemizde küçük ölçekli aile işletmeleri giderek tasviye sürecine girmiş bulunuyor.
Seçilen yedi ürün buğday, pancar, mısır, pamuk, tütün, ayçiçeği ve üzümdür. Araştırma çarpıcı sonuçlar ortaya çıkarıyor. 2001 - 2008 yılları arasında tarım kesiminin istihdamı %15 azalmış durumda. Tarımın GSMH payı 1998'de yüzde 17'den, 2008'de yüzde 9'a inmiş bulunuyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)'nun 2001 rakamlarını göre;100 - 500 dekar toprağa sahip işletmeler %32, 50 - 100 dekar arası %24, 2001 de %65 olan küçük üretici (0 - 50 Dekar arası), 2008 hesaplamalarına göre; % 32'ye inmiş bulunuyor. En ilgi çeken gelişme ise 500 dekar ve üzerindeki büyük işletmelerde görülüyor 2001'de % 1 olan oran 2008’de % 6'yükselmiş bulunuyor. Yani 0 - 50 dekar arası araziye sahip küçük üreticinin yarısı ya toprağını terketmiş ya da bankaya veya tefeciye kaptırmıştır. Kısacası; tarımda küçük üretici yok olurken büyük işletmeler 7 yılda 6 kat artmıştır.
Ülkemizde Uluslararası Para Fonu (İMF) ve Dünya Bankası (DB) programlarıyla yürütülen ekonomik ve (a)sosyal politikalar Tarımsal alanın çokuluslu endüstriyel tarım tekellerinin yağmasına açtı. Avrupa Birliği (AB) ve Amerika Birleşik Devletleri (ABD) tarım ürünlerine önemli destek sunarken, ülkemizde hükümet pek çok üründe destekleme alımlarını ve teşvikleri kaldırmış durumdadır. Bizdeki destekleme göstermelik düzeyindedir. Üreticinin derdine ilç olmaktan uzaktır. Yunanistan pamuk üreticisine kilo başına 60 - 80 sent, ABD kilo başına 80 -140 sent destekleme verirken, ülkemizde ise kilo başına sadece 6 -10 senttir.
Üretici cephesinde yıkım sürerken sermaye ve finans çevreleri; yani kısacası kapitalistler 21. yy'ın su ve gıda yılı olacağını çoktan keşfetmenin bilinciyle dünyanın kırlarındaki küçük üreticilerin ellerindeki toprakları tohum, gübre - zehir ve kredilerle ele geçirmeye devam ediyorlar. Arjantin, Brezilya, Meksika, Hindistan gibi ülkelerde küçük üreticinin topraklarını ele geçirerek üreticileri ya topraklarından sürüyor ya da düşük ücretlerle köleleştiriyorlar.
Dünyada dev tekellerin tarıma yönelişleri giderek artıyor. Finans ve sanayi devleri tarıma yönelmişlerdir. Soros, yalnızca finans spekülasyonuyla uğraşmıyor. Brezilya ve Arjantin'de dev tarım işletmelerine de sahip, finans devi Morgan Stanley yine Güney Amerika'da endüstriyel ve GDO'lu tarım işlerini de yürütüyor.
İtalyan tekstil devi Benetton Patagonya'da 950 bin hektar çiftlik kuruyor. Kore'nin otomotiv ve çelik devi Daiwoo Madagaskar'ın tüm ekilebilir tarım alanlarının yarısı olan 1,3 milyon hektar araziyi 99 yıllığına kiralayarak tarım işiyle uğraşıyor.
Dünyada bu gelişmeler sürerken ülkemizde de büyüklerin tarıma ilgileri giderek artıyor. Sabancı, Koç, Ata Grubu, Atlas, Pınar ve diğerleri tarımdaki yatırımlarının yanısıra dev çiftlikler kurmaya devam ediyorlar. Atlas Halı Kayseri ve Adana'daki çiftliklerindeki 17 bin büyükbaş hayvanı ile dikkati çekmektedir.
Özelleştirme kapsamında Koç Holding'e verilen Doğu ve Güneydoğu'daki 27 et kombinasının kapanması bölgedeki hayvancılığa önemli darbe vururken, bu grup Harran ovasında önemli araziler elde ederek önemli süt ve besi çiftlikleri kurmuş bulunuyor. Aytaç, Pınar, Koç Sabancı gibi Tarım İşletmeleri Genel Müdürlüğü (TİGEM)'nün işletmelerine de ilgi duymaktadırlar. Özelleştirme yağması bu işletmelerin de her an tehlikede olduğunu göstermektedir.
Özelleştirme, kredi, tohum, zehir derken toprakların ellerinden alınan, ektiği ürünü bir daha ekemez hale gelen tarım emekçileri bu durum karşısında durumu değiştirecek birlik, örgütlenme ve mücadele düzeyinde bulunmuyor. Bergama, İkizdere gibi bir iki örnek dışında; birlik, sendika, KOOPERATİF vb gibi birleşik ve etkili mücadele araçları oluşturabilmiş değil. Örnekler az da olsa; birlik ve mücadele yolunu seçmekten başka çarenin olmadığı ortada.
Fransız tarım üreticileri kendilerini koruyan yasayı BOVE YASASI olarak tescillediler. Çünkü Fransız üreticilerin mücadeledeki önderi BOVE idi. Doğu Avrupa'da üreticiler Emperyalist kapitalist yağma ve yok oluşa karşı kooperatif, sendika ve birlikleriyle mücadele ederek kolay teslim olmayacaklarını ve eninde sonunda kazanacaklarına inanarak direnişlerini sürdürüyorlar.
ULUSAL BİYOGÜVENLİK YASASI'nın GDO'ları serbest bırakmasıyle(1) birlikte tarımda tekelleşme dana da hız kazanacaktır. Buna koşut olarak küçük tarım emekçisinin yıkımı daha da hızlanacaktır. Yıkım durdurmanın ve geleceğimizi kazanmanın tek yolu var: Üretici birlikleri, çiftçi sendikası, kooperatiflerde birleşmek ve mücadele etmek. Aksi; yıkıma devam demektir!
_______________________
(1) Ulusal Biyogüvenlik Yasası tasarı olarak hükümet üyelerinin imzasına açılmıştır. Yeni içeriği sır gibi gizlenen tasarı muhtemeldir ki; GDO'lu ürünlerin ithalatını, ekimini ve dağıtımını serbest bırakan bir yasa olarak parlamentodan çıkmakta sorun yaşamayacaktır.
Bu yazı: ”http://www.milliyet.com.tr/Ekonomi/HaberDetay.aspxaType=HaberDetay&KategoriID=3&ArticleID=1126390&Date=09.08.2009&b=Tarim politikalari kucuk isletmeleri tasfiye ediyor&ver=22” ve ”Sunay Demircan- Domatesin Tadı Geri Gelecek mi-National Geographic Türkiye Haziran 2009” yayınlarından yararlanılarak hazırlanmıştır.
Yorumlar
Yorum Gönder