Ana içeriğe atla

TARIMA DÖRTLÜ KISKAÇ

ŞEKER PANCARINA DÖRTLÜ KISKAÇ
Kemal KURTUL / Ziraat Mühendisi

Şeker Pancarı tarımı Cumhuriyet’le yaşıt denebilir. Osmanlı İmparatorluğu’nda şu veya bu şekilde şeker pancarı üretimi deneme ve girişimleri olmasına karşın esas üretim 1926 yılında kurulan 2 şeker fabrikasıyla(*) birlikte düzenli / sistemli üretime geçilmiş oldu.
Ülkemizin toprak yapısı ve iklim şartları Şeker Pancarı üretimi için uygun koşullar barındırıyor. Şeker pancarı ülkemize Orta Avrupa ve Rusya’da getirilmiştir. Günümüzde Şeker Pancarı üretimimiz kalite ve verim olarak dünyada en ileri ülkeler düzeyinde bulunuyor. Ayrıca ülkemiz de Şeker fabrikalarının kurulması için gereken makine ve teçhizatları da üretecek kapasite mevcuttur.
Şeker Pancarı tarımı ülkemizde önemli bir yere sahiptir. Diğer tarımsal üretimlerimiz daha çok geleneksel yöntemlerle yapılırken Ş. Pancarı üretimi tarımda makineleşmenin yanı sıra modern üretim tekniklerinin kullanılmasını getirmiştir. Seker pancarı tarımda ve sanayide önemli bir istihdam yaratmış; başta gıda, ilaç, taşımacılık ve yem sektörleri olmak üzere sanayide önemli bir endüstri hammaddesi olarak değer yaratmıştır.
Ülkemiz 2000’lerin başına kadar dünyada Şeker Pancarı üretiminde ilk beşlerde bulunmaktadır. Ülke ekonomisi için bu derece önemli bir endüstri bitkisi olan Şeker pancarının ipi 1980 24 Ocak kararlarıyla çekilmiştir. “Serbest Pazar Ekonomisi”ne geçiş adıyla tarımdaki desteklerin enflasyona neden olduğu gerekçesiyle taban fiyat ve destekleme alımları politikalarında önemli değişikliklere gidilmiştir. Tarıma devlet desteklerinin daraltılması sağlanmış, sübvansiyonların kaldırılması kararlaştırılırken; tarım kredilerinde faizler piyasa şartlarına yükseltilmiştir.
12 Eylül Cuntası döneminde 1982 yılında “Destekleme Çerçeve Kararnamesi” çıkarılarak destekleme fiyatlarının saptanmasında “Ekonomik İsler Yüksek Koordinasyon Kurulu”, destekleme alım esaslarının saptanmasında ise “Para-Kredi Kurulu” yetkili kılınmıstır.
1981 yılından itibaren desteklenen ürün sayısında azalmaya gidilmiştir. 1990 yılında destekleme 10 ürünle sınırlanmıştır. Seçim yılı olması nedeniyle 1992 de desteklenen ürün sayısı 26’ya yükseltilmiştir.

5 NİSAN KARARLARIYLA TARIMSAL GELİR KAYBI % 45 OLMUŞTUR
1994 yılına gelindiğinde 5 Nisan “Kara Çarşamba”dan sonra İMF’ye verile ulusal taahhütlerle destekleme modelinin “daha rasyonel bir yapıya kavuşturulması” için tarım sektöründe şu önlemlerin alınacağı belirtilmiştir:
1. Desteklemelerde üretim ve üretim alanlarını artmasına izin verilmeyecek, destekleme dünya fiyatları ve iç faktörler dikkate alınacak.
2. Desteklemeler; düşürülen ücret ve maaşlarla uyumlu olacak.
3. Destekleme yerine doğrudan ödeme yapılacak, Destekleme bütçe olanaklarıyla sınırlanacak, devletçe dağıtılan girdi fiyatları piyasa fiyatlarına yükseltilecektir.
4. Hububat, seker pancarı ve tütün destekleme kapsamından çıkarılacaktır.
5 Nisan kararlarıyla destekleme kuruluşlarının TCMB bankasının kaynaklarını kullanmalarına son verilecek…
Görüleceği üzere ülkedeki zayıf tarımsal üretim, uluslararası piyasanın yıkıcı etkisine terk edeilmiştir.
5 Nisan kararlarının tarımdaki yansıması üreticilerin birim alandaki gelirlerinde Dolar cinsinde kayıpları %40-45’lere kadar çıkmıştır. Bu durum bile alınan önlemlerin hangi sonuçlara yol açtığını göstermesi açısından öğreticidir.
İMF taahhütlü Dışa bağımlı politikalar tarımda iyileşme yerine tahribatı arttırarak 2000’lere gelinmiştir. Bu yıkımdır ki 90’ların sonunda “Tarımda Reform” ihtiyacını dillendirmiş ve 2001 yılında Kemal Derviş yasalarıyla genel uluslararası ekonomik entegrasyonun yanı sıra tarımda da emperyalist entegrasyon süreci başlamıştır.

TARIM REFORMU PROJESİ VE DESTEKLEMELER

Tarımda sübvansiyon, taban fiyat ve destekleme alımlarıyla uygulanan koruma tedbirleri 1999 yılında Dünya Bankası (DB) eliyle Doğrudan Gelir Desteği (DGS) Sistemi uygulamaya sokulmuştur. Bu uygulama bir DB uygulaması olsa da AB’de Mayıs 92’de uygulamaya konan Telafi Edici Ödeme sistemiyle çok benzerdir.
9 Aralık 1999 IMF Niyet Mektubu ve Yeniden Yapılandırma Programı,
tarım politikaları açısından yeni bir dönem olmuştur. Niyet mektubunda yapılacak ödevler şöyledir:
Destekleme kaldırılarak DGD sistemine geçilecek.
HUBUBAT, ŞEKER PANCARI, VE TÜTÜN fiyatları dünya ile aynı olacak ve destek kalkacak.
Tarım Satış Kooperatifleri özerk yapıya kavuşacak (yani dağıtılacak).
Çiftçiye verilen sübvansiyonlar kaldırılacak.
Gübre ve diğer girdilerde devlet desteği 2001’den sonra tamamen kaldırılacaktır.

TAHRİBAT DIŞ KAYNAKLI
Tarımdaki yıkımın nedeni iç dinamiklerden çok Türkiye’nin üyesi olduğu ve üyelik için taahhüt altına girdiği DB. İMF, Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) ve AB gibi uluslararası emperyalist kurum ve kuruluşların etkisinin doğrudan sonucudur.

1999’da uygulanan DGD sistemiyle ürün yerine üretim alanı desteklemeye başlanmıştır. Tarım reformu projesiyle destekler 1999'dan 2002'ye kadarki 3 yıl içinde %28’e gerilemiştir. 1999 yılında 4,2 milyar dolar olan kamusal tarım destegi, 2002 yılında 1,2 milyar dolar düzeyine gerilemis, 2002’den itibaren de sübvansiyon, taban fiyat ve alım desteklemeleri kaldırılmıştır. DB sonraki raporlarında desteklemenin kalkmasıyla Türkiye tarımında önemli gelir kaybının olduğunu belirtmiştir.

2001 yılında çıkarılan 4634 sayılı yasa ile ülke ekonomisinde önemli bir etkiye sahip olan Şeker pancarı üretimine kota getirilmiştir. Bunun yanı sıra Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ)’e ilk etapta %10’luk kota ayrılmıştır.
1 Nisan 2002 Tarihli ŞEKER KOTALARININ DÜZENLENMESİNE İLİŞKİN YÖNETMELİK de bu oranı % 50 arttırma yetkisini hükümete vermiştir. Yönetmelikte aynı oranda eksiltme yapılabileceğinde bahsetse de uygulama hep yükselme yönünde olacağı görülmektedir.

SONUÇ OLARAK
AB, İMF, DB ve DTÖ gibi Emperyalist kuruluşlar ülkemiz ekonomik gidişatını belirler ve yönlendirirken kendi çıkar ve ihtiyaçlarına göre davranmaktadırlar. 1980’de başlayan tarımdaki yıkım süreci 1982 yılından itibaren “daha rasyonal hale getirme” adı altında yıkıma uğratılırken, 1994’te ise İMF taahhütleriyle tarımın ve ekonominin önemli dayanakları olan HUBUBAT ve TÜTÜNe darbe vurulurak sıra ŞEKER PANCARIna gelmiştir. Şeker pancarının idam fermanı ise 2001 yılında çıkan 4634 sayılı Kemal Derviş yasası olmuştur. Böylece tarımımız 4 koldan kıskaca alınarak çökme aşamasına getirtilmiştir
Dünyada Fransa, Hollanda ve İngiltere NBŞ’yi yasaklarken; yine en büyük NBŞ üreticisi ülke ABD NBŞ’e %2 ile sınırlama getirirken ülkemizde NBŞ kotası %15’e çıkarılmıştır.
NBŞ’nin yapay tatlandırıcı olarak toplum sağlığı üzerindeki sonuçları bilinirken, 29 Haziran 2011 tarihinde hükümetin NBŞ kotasını %50 oranında arttırmış olması neye ve kime hizmet ettiği konusunda düşündürücüdür. Yetkililer NBŞ kotasını neden arttırdıklarını açıklamalıdırlar. Yoksa bunun altında pis kokular mı çıkacaktır.? Göreceğiz..!

(*) Alpulu (26.11.1926) ve Uşak (17 Aralık 1926) Şeker fabrikaları

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

MADEN ATIK BARAJLARI VE ÇEVRE

Yağmur Yağmasın Siyanür Akmasın! Kemal KURTUL Ziraat Mühendisi 11.05.2011 Ülkemizde 50-100 milyon metreküp zehirli maden atığı olduğu tahmin edilmektedir. Bu miktardaki bir atığın herhangi bir şekilde çevreye akmasıyla oluşacak yıkım da devasa olacaktır. Çevreye zararı olmadığı belirtilen Kütahya’daki atık su barajındaki bendin yıkılmaması için neredeyse “yağmur yağmasın” duasına çıkacağız. Kütahya Gümüşhacıköy yakınlarındaki Eti Gümüş AŞ’ye ait maden işletmesine ait olan siyanürlü atık depolama barajının bentlerinden biri kısmen yıkıldı. Üç kademeli olan barajda zehirli atıklar son sete binerek bu sette sızıntı meydana getirmeye başladı. Yöre halkının anlatımları ve Çevre Mühendisleri Odasının incelemelerine göre barajdaki sızıntılar tarlalara kadar ulaşmıştır. Ve bendin her an yıkılması tehlikesi mevcuttur. Yetkililere göre herhangi bir tehlike yoksa da; bu bölgede su içmek dahi yasaklanmalıdır. Çünkü her an siyanür zehirlenmesi yaşanabilir. Litrede 8 mg siyanür 60 kg’lık bir insan

GDO YÖNETMELİĞİ

GDO YÖNETMELİĞİ ÇIKTI Gen kaynaklarımız tehlilkede; gıdalarımız daha güvensiz! Dünyada gen transferleriyle üretilen GDO'lü tarımsal ürünlerin yaygınlaşması ile birlikte tüm ülkeler bu ürünlere karşı çeşitli önlemler ve uygulamalar hayata geçirdiler. Bazı ülkeler bu ürünlerin insana ve doğal flora ve faunaya verdiği zararı önemseyerek yasaklarken bazıları da sınırlı serbestlik yolunu seçti. Ancak başta ABD olmak üzere Çin, Brezilya, Hindistan, Arjantin, İspanya, Meksika'nın da içinde olduğu Otuzu aşkın ülke GDO'lu ürünleri serbest bırakmış durumda. Ülkemizde hükümetler ise bu GDO konusunda 1998'den beri beri bir “Biyogüvenlik Yasası” için tasarı hazırlamalarına karşın; bu ürünlerin ülkemize girişlerine sessizce onay verdiler. Öte yandan da GDO'lu ürünlerin ülkemizde yasak olduğunu açıklamaktan geri kalmadılar. GDO'lu ürünlerin Doğal ortama, insan sağlığına ve gen kaynaklarıne olumsuz etkileri bilim insanları ve araştırmacılarca ortaya konulup gerekli uyarıların y

BİLİMİ HALKLA BULUŞTURAN BİLİM İNSANI: ARŞİMET

Bilime sayısız katkılar sunan Arşimet o dönemde Yunan adası olan Sicilya’nın Sirakuza şehrinde doğmuştur.(MÖ:287) Dönemin bilim insanları Dünya'yı ve Evren'i anlamaya ve onu hesaplamaya çalışıyorlardı Dünya'yı, Ay’ı, Güneş’i ve yıldızları nasıl ölçeceklerdi? Yıldızlar ne kadar uzaktaydılar? Evren’i kim ölçecekti? İskenderiye bilim ocağında yetişmiş Arşimet bu işi üzerine aldı. Çalışmalarına o güne kadar astronomların kafasını yoran sorun olan dünyayı ölçmekle işe başladı. Arşimet,İskenderiye Kütüphanesine sunmasına rağmen kabul görmeyen "Kum Tanelerinin Sayısına Dair’ kitabını Kral Gienon’a sunarak: “Syrakuzai’de ya da Sicilya’daki kumları değil, üzerinde insanın yaşadığı ve yaşamadığı, bütün kıtaları kastediyorum.” diyecektir. Kum taneciğini baz alarak ölçümler yapan Arşimet yıldızların çok uzak olduğunu öğrenmiştir. İskenderiye’de Nil nehrini dizginleyerek tarlaların sulanmasında kullanılan Arşimet Burgusu’nu icad etmiştir. Ve bu icadı uzun sure İspanya&