Ana içeriğe atla

AB VE ÜLKE TARIMI

AB VE ÜLKE TARIMINDAKİ YIKIM
Kemal KURTUL- Ziraat Mühendisi
50 Yılı aşan AB macerası sürüyor. Şimdilerde hükümetin Avrupa Birliğine ülke tarımını kabul ettirme ya da onların isteklerine uydurma çabaları sürüyor. 73 milyonluk genç nüfusa sahip olan ülkemiz AB için önemli bir pazar konumundadır. AB'nin ülkemize ve tarımına bakışı bu çerçevededir.
Bir zamanlar tarım ülkesiydik. Bu durum övünç kaynağımızdı. Kendi kendimize yeten 7 ülkeden biriydik. Diğer 6 ülkeyi hiç öğrenemedik! Ya şimdi...
Bitkisel üretimimiz ise Pamuk, Tütün, Şekerpancarı gibi sanayiye hammadde olan önemli kalemlerin dikkate değer bir şekilde üretiminin azaldığı veya üretiminden vazgeçildiği görülmektedir.
Ülkemizde tarım yapılabilir alanı 28.5 milyon hektardır. Bunun 8,5 milyon Ha alanı sulanabilir durumdadır ama ancak 5 milyon hektarı sulanmaktadır.
Orman alanımız ise 21.188.747 Hektardır. (Ülke genelinin % 27,2 ' si, 2004). 2004 yılında: Normal (Verimli) orman alanımız 10.621.221 Hektar tespit edilmiştir. Bu alan mevcut orman alanımızın yarısını oluşturuyor.
Küçükbaş hayvan 25 milyon, büyükbaş hayvan varlığımız ise 10 milyon kadardır.
Anadolu toprakları Mezopotamya ile birlikte tarımın anavatanıdır. İnsanoğlunun Mezopotamya’da çavdar tarımının 12 bin yıl önce başlamasından 1000 yıl kadar sonra da Anadolu’da buğday ekilip biçilmeye başladı.
Günümüzde insanlığın beslenmesinde önemli yer tutan pek çok bitkinin anavatanı ve gen kaynağı ülkemizin topraklarıdır.
Türkiye’de yaklaşık 3900’u endemik olmak üzere 10,000 yerli bitki türü bulunmaktadır. Türkiye’yi botanik açıdan önemli yapan en önemli özelliği Türkiye’nin üç bitki coğrafik bölgesini (Avrupa-Sibirya, Akdeniz, İran-Turan) içermesidir. Ülkemiz bu haliyle bir kıta özelliği göstermektedir. Dünyadaki 8 gen merkezinde 3’ü ülkemizdedir.
Bütün bu özelliklerinin yanı sıra ülkemiz tarımı son birkaç on yılda dayanaklarının önemli bir kısmını yitirdi. Ve yitirmeye devam ediyor. Bu hatırlatmalardan sonra ülke tarımımızın AB sürecinde seyrine bakalım.

Tarımsal üretimimiz dalgalı seyir izliyor.

Tablo I: 2002-2010 dönemi tarımsal üretim
ÜRÜNLER 2002 2003 2004 2005 2006 2007 2008 2009 2010
Buğday 19 500 19 000 21 000 21 500 20 010 17.234 17.782 20.600 19 500
Çeltik 360 372 490 600 696 648 753 750 860
Mısır 2 100 2 800 3 000 4.200 3 811 3.535 4.274 4.250 4 200
Soya 75 85 50 29 47 31 34 38 55
Ayçiçeği 850 800 900 975 1 118 854 992 1 057 1 220
Mercimek (kırmızı) 500 485 480 520 580 508 106 275 422
Fasulye (kuru) 250 250 250 210 196 154 155 181 205
Şeker Pancarı 16 523 12 623 13 517 15 181 14 452 12.415 15.488 17.275 17.000
Pamuk (kütlü) 2 542 2 346 2 455 2 240 2 550 2 275 1 820 1 725 2 150
Tütün 153 112 134 135 98 75 93 81 55
Patates 5 200 5 300 4 800 4 090 4.397 4.228 4.197 4.397 4 544
Soğan (kuru) 2 050 1 750 2 040 2 070 1 765 1.859

Tablo 9 yıllık bir veriyi sunuyor. Çeltik, Mısır ve Ayçiçeği’nde üretim artışları görülmektedir. Diğer tarım ürünleri üretimi ya yerinde saymış ya da büyük düşüşler yaşamıştır.

Pamuktaki Trajik Düşüş
Pamuk üretimimiz ülkemiz tekstil ihtiyacını karşıladığı gibi önemli bir ihraç ürünümüzdü. Hatta 1974 yılında ihracatta Mısır’ı geride bırakarak dünya üçüncüsü olmuştur.
Dünyanın en yüksek lif verimine sahip pamuğu ülkemizde yetişmektedir. 1980/81 ve 2002/03 dönemi içerisinde dünya ortalama lif verimi artışı %40-50 olarak kaydedilmiş olmasına karşın ülkemizdeki verim artışı ise %70-75 ile Dünya ortalama verim artışının üzerinde gerçekleşmiştir.

Tablo II - Dünya Pamuk Ekim Alanları (Bin Ha)
Ülkeler 2003/04 2004/05 2005/06 2006/07 2007/08 2008/09* 2009/10** 2010/11**
Hindistan 7.830 8.786 8.677 9.144 9.439 9.373 10.120 10.575
Çin 5.423 6.261 5.698 6.199 6.317 6.317 5.419 5.527
ABD 4.858 5.284 5.586 5.152 4.245 3.063 3.112 3.863
Pakistan 2.989 3.229 3.100 3.075 3.055 2.850 3.110 3.265
Özbekistan 1.394 1.419 1.432 1.432 1.450 1.391 1.317 1.330
Brezilya 1.100 1.179 856 1.097 1.077 840 836 961
Türkmenistan 550 550 600 600 642 674 607 667
Burkina Faso 459 566 646 716 407 466 420 462
Arjantin 255 375 305 400 304 285 430 452
Zimbabve 330 320 320 400 308 375 340 391
Tanzanya 459 471 245 409 450 400 348 366
Türkiye 725 698 600 630 500 365 280 364
Myanmar 270 290 284 310 310 310 310 310
Diğer 5.772 6.370 5.988 5.126 4.332 3.947 3.644 4.147
DÜNYA 32.414 35.798 34.337 34.690 32.836 30.656 30.293 32.680
Kaynak: ICAC - (*) Tahmin, (**) Projeksiyon
Türkiye’nin Pamuk ekim alanları Tablo II’de görüleceği gibi 2003/04 döneminde 7. sırada yer almaktayken 2009/10 döneminde ortalamaya göre ekim alanı en çok düşen ülkelerden biri olarak 13. sıraya gerilemiştir.

Tablo III - Türkiye Üretim ve Tüketimi (1000 Ton/lif)
............................... ÜRETİMİN TÜKETİMİ KARŞILAMA ORANI
...YIL..........Üretim-----Tüketim---------FARK-----(%)
2006/07.......849........1,589...............-740......53
2007/08.......675........1,350................-675......50
2008/09......457.........1,110................-653......41
2009/10.......380........1,219................-839......31
Ort.(*)..........590........1,317................-727......44
2010/11(**)...488.....1,197 (1.300***)...-709.....40
Kaynak: FAS USDA-(*) Dört dönemin ortalama değerleri
(**) Tahmin - (***) ITB Tahmin

Tarımda izlenen dış yönlendirmeli (kaynaklı) politikalar sonucu bir zamanlar zirvede olan pamuk üretimimiz gerilemiştir. ABD Tarım Bakanlığı (USDA), Çin’in ardından dünyanın en büyük İKİNCİ PAMUK İTHALATÇISI olan Türkiye’nin pamuk üretiminin gelecek yıl yüzde 18 artmasının ve dış alımlarda da artış görülmesinin beklendiğini bildirilmektedir. Türkiye Pamuk ithalatının %60’nı ABD ve Yunanistan’dan yapmaktadır
Tekstil sanayinin gelişmesi sonucu artan pamuk ihtiyacı nedeniyle pamuk tüketimi artmış olmasına karşın; ekim alanlarının daralmasıyla üretim düşmüş ithalata gidilmiştir.
Üretimin; yıllık 1,2 -1,3 milyon ton olan tüketimi karşılama düzeyi % 40’lara kadar düşmüştür. İthalat ihtiyacı aylık ortalama 65 milyon ton civarında devam ediyor.

Tütünde Büyük Düşüş
Tütünde 1984 yılında sigara ithalatı ile; başlayan süreç 300 bin tona ulaşan tütün üretimimizi 2010’da 51 bin tona geriletmiştir. Tekel’in tekeline son verilerek bu alan Uluslar arası sigara tekellerinin talanına teslim edilmiştir. Tütünde yıkım; üreticilerden başlamış sonolarak da tekel işçilerinin 4C kapsamında işlerinden edilmesiyle son bulmuştur.
Tütün Üretim Seyri

Tablo IV
Yıllar Üretici Sayısı Ekim Alanı (Ha) Üretim Miktarı (Ton)
1970..........342.243..........328.498..........149.861
1975..........536.699..........315.315 .......... 323.963
1980 .......... 455.002 ..........222.996 .......... 228.349
1985 ..........374.975 .......... 176.873 .......... 170.491
1990 .......... 521.952.......... 320.236 .......... 296.008
1995 .......... 550.016 ..........209.922 .......... 204.440
2000 ..........578.219 ..........234.445 .......... 208.002
2001 .......... 520.056 .......... 206.848 ..........160.680
2002 .......... 405.882 .......... 191.200 .......... 159.521
2003 ..........318.504 .......... 183.719 .......... 112.158
2004 ..........282.874 .......... 192.711 .......... 133.914
2005 ..........252.312 .......... 185.460 .......... 135.247
2006 ..........215.307 .......... 146.166 .......... 98.137
2007 ..........179.769 .......... 144.904 ..........74.769
2008 .......... 194.282 .......... 146.872 ..........93.500
2009 .........................................................81.000
2010 ..........................................................51.000
2000’lere kadar şark tütününde dünyadaki üretimde ilk sırayı alan Türkiye; tekelin özelleştirilmesiyle bundan vazgeçmiştir. 2000 yılında 600 bine yaklaşan tütün üreticisi sayımız 100 binlere gerileyerek aile üyeleriyle 3 milyon dolayındaki üretici işsizliğe itilmiştir. Ülkemizde tütün piyasası yabancı (ABD, AB ve Japon) sigara tekellerine teslim edilmiştir. Çiftçimiz bu tekellerin pazardaki tahrip edici rekabeti karşısında desteklenmek bir yana tütün kotasıyla da eli kolu bağlanarak yoksulluğa itilmiştir. Yurdumuzun en karlı kuruluşu olan Tekel bu süreçte tasfiye edilmiş 10 binin üzerinde tekel işçici 4C kapsamında işsiz bırakılmıştır.

Zeytin ve Zeytinyağı
Zeytin alanında ağaç başına verim düşüktür. Dünya ortalamasının altındadır.
Ülkemizde 2010 yılı istatistiklerine göre 158.782.907 adet zeytin ağacı mevcuttur. Bu ağaçların 115.506.647 adedi meyve veren yaşta, 43.276.260 adedi ise meyve vermeyen yaştadır.
Dünya zeytin üretiminde İspanya lider konumundadır. Onu sırasıyla İtalya, Yunanistan, Türkiye takip etmektedir.
Ülkemiz kişi başına zeytinyağı tüketiminde dünya ortalamasının oldukça gerisindedir.
Ülkemizde kişi başına zeytinyağı tüketimi ülkemizde 1 kg iken bu oran Yunanistan'da; 21 kg, İtalya'da; 11 kg, İspanya'da 10 kg, Tunus'ta 10 kg, Suriye'de 6.2kg, Portekiz'de 5 kg. dır

Son Hedef: Şeker Pancarı ve Şeker

Dünya Bankası (DB) ve Uluslararası Para Fonu eliyle ülkemizde uygulamaya konan liberalizasyon senaryoları 24 Ocak 1980 Kararlarıyla ilan edildi. 12 Eylül’le uygulamanın önündeki “engeller” temizlendi. Süreç; özelleştirmeler ve yasal düzenlemelerle adım adım ilerledi ve 2001’deki krizle de yerel ve ulusal olan ne varsa emperyalizmin yağmasına açıldı. Yugoslavya’yı uyguladığı ekonomik programlarla yıkıma uğratan Dünya Bankası’nın Başkan Yardımcılarından biri olan Kemal Derviş; “Anavatanı”na benzer ekonomik yıkım programını uygulamak için DB memuru olarak görevlendirildi. 15 günde 15 yasadan biri olan “Şeker Yasası”yla şeker pancarına ve şeker üretimine bilinen darbeyi vurdu. Bu yasayla; hiç ihtiyaç yokken yapay tatlandırıcı olan Nişasta Bazlı Şeker (NBŞ)’e %10 gibi bir kotayla kapı açıldı. Bu yetmiyor gibi şimdiki hükümet bu kotayı %15’e çıkarmıştır. Son olarak 2011 şubatında Fransa, Hollanda ve İngiltere NBŞ'yi yasakladı.
AKP hükümetinin özel düzenlemeleri ve kota imtiyazlarıyla Cargill’in 170milyon dolar /yıl kar ettiği söyleniyor. Bütün dünyada devletler koruma politikalarıyla şeker kotaları belirlerken Türkiye’nin Cargill’e teslim olduğu savunuluyor. Örneğin ABD %2, Almanya %1, Fransa % 0.5'lik kotalar ile ülkelerini NBŞ ithalatına karşı koruyor.
Şeker pancarı gıda sanayinin önemli bir hammaddesi olmakla birlikte; kendinden sonra ekilen buğdayın verimin %20 arttıran toprak iyileştirme özelliği olan bir bitkidir. Yaprakları ve posası hayvan yeni olarak kullanılmaktadır. Şeker pancarı ürtimi üretici sayısının 8 katı kadar istihdam yaratan önemli bir ekonomik değerdir. Bu haliyle de ülke bağımsızlığının önemli ekonomik dayanaklarından biridir.
Mısır şurubu; alkol dışı siroz, metabolik bozukluklar, pankreas, böbrek ve karaciğerde yağlanma, obezite ve diabet gibi sağlık risklerini barındırmaktadır. Bu gerçekler varken %15 olan NBŞ kotası hükümet kararıyla %50’ye çekilmeye çalışılmaktadır.
Yapay tatlandırıcılara teslim edilecek şeker piyasasıyla; Tütün’de yaşanan yıkımın benzerinin Şeker pancarı üretiminde yaşanacağı açıktır. Mevcut hükümet şekerde de kotalar uygulayarak Pancar üretimini sınırlayarak Nişasta Bazlı Tatlandırıcılarına alan açmakta ve emperyalist tekellerin ülke tarımının tahribine ortam hazırlamaktadır.
Hükümet ve Tarım Bakanlığı bilimin ve üreticinin sesine kulak vererek bu gerçekler ışığında Şeker fabrikalarının özelleştirilmesinde vazgeçmelidir. Mısır şurubu, Fruktoz, NBŞ gibi adlarla bilinen yapay tatlandırıcıların kullanımı ve üretiminde ilaç sanayinin ihtiyaç duyduğu kadarına izin verilmesi sağlanmalıdır. Fazlası yasaklanmalıdır.
Bu çerçevede pancar kotası da kaldırılmalıdır.

Hayvan Varlığımız Azalıyor

Cumhuriyet tarihi boyunca hayvancılıkta ileri durumdaydık. Ortadoğu ve Afrika ülkelerine canlı hayvan ihraç eder bir pozisyondaydık. 20-25 yıl önce 84 milyonluk büyük ve küçükbaş toplamıyla dünya sıralamasında hatırımız sayılırdı. Hal böyleyken; yerli ırkların ıslah edilmemesi, hayvan yemi ve diğer girdi maliyetlerinin yüksekliği, yayla ve meraların yasaklanması, ülke iklim ve doğal koşullarına uygun olmayan ırkların damızlık olarak ithali, coğrafi yapıya uygun olayan büyükbaş hayvan tercihi'nin yanısıra devlet desteklerinin az olması veya ihtiyaç sahibine yapılmaması gibi nedenler hayvancılığımızın bugünkü durumunu hazırladı. Son darbe ise Et ve Balık Kurumu'nun özelleştirilmesi oldu.
Et Balık Kurumu’nun önce zarar ettirilip sonra da özelleştirilerek, bir kısmının da tasfiyesiyle ülkemiz hayvancılığı büyük darbe yedi. Hayvancılığımızın merkezi durumundaki Doğu ve Güneydoğu’da kapatılan 27 et kombinasıyla devam eden süreç sonunda kurbanlık canlı havyan ve dondurulmuş et ithal eder hale geldik. 30 yıl önce kişi başına 2 küçükbaş, 1/2 de büyükbaş hayvan düşerken şimdi 3 kişiye 1 küçükbaş, 7 kişiye de 1 büyükbaşa gerilemiş bulunuyoruz.
Bütün bunların sonucu olarak ülkemiz cumhuriyet tarihinde ilk kez canlı hayvan ithalatını 2010 yılında gerçekleştirdi. Canlı hayvan ihracatından canlı hayva ve dondurulmuş et ithalatına geriledik..

Organik Ürün İthalatı

Fındık ezmesinin Giresun'dan;
kayısı marmelatının da Malatya'dan geldiğini düşünürseniz, yanılırsınız! İthalatı yapılan bazı organik ürünlere baktığımızda da ilginç sonuçlar bizi karşılıyor.
Kayısı Marmelatı ve konservesi: Belçika'dan, Fındık Ezmesi: Almanya'dan, ekmek: Almanya'dan
Dilimli HIYAR turşusu: İsveç'ten, Portakal marmelatı: İsveç'ten, Papatya çayı: Belçika (Anadolu çayırlarında Papatya kalmamiş gibi), Çilek reçeli: Belçika ve İsveç'ten ithalatı yapılıyor.
Fındık ve Kayısı gibi dünya üretiminin %70-75'ini gerçekleştiren bir ülke olarak bu iki ürünün AB'den ithal edilmesi; yanı sıra bir kutup ülkesi olan İsveç'ten Portakal marmelatı ithal etmemiz ülke tarımımızın ne kadar korunmasız olduğunu göstermesi açısından ders çıkarılması gereken bir durumdur.
75 milyon nufusumuzla ülkemiz AB için önemli bir tüketici pazardır. Bu pazarı uluslararası tekeller, AB'ye girme argümanıyla elinde tutacaktır. Bunun için AB'ne giriş düzenlemsi yapılmaktadır. Gümrük birliği ile ticaret ve sanayide başlayan dizayn sırası tarıma gelmiştir.
Tarımın anavtanını; en çok ürettiğimiz ve servetimiz saydığımız tarımsal ürünlere muhtaç hale getirilmiştir.

Tarımda Yıkım Devam Edecek...
Tarımda yıkım süreci aynı zamanda AB'ye giriş süreci olarak da işliyor. Yıkımın duracağı düşünülmesin! Yıkım devam ediyor.
2001 - 2008 yılları arasında tarım kesiminin istihdamı %15 azalmış durumda. Tarımın GSMH payı 1998'de yüzde 17'den, 2008'de yüzde 9'a inmiş bulınuyor. Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK)'nun 2001 rakamlarını göre;100 - 500 dekar toprrağa sahip işletmeler %32, 50 - 100 dekar arası %24, 2001 de %65 olan küçük üretici (0 - 50 Dekar arası), 2008 hesaplamalarına göre; % 32'ye inmiş bulunuyor. En ilgi çeken gelişme ise 500 dekar ve üzerindeki büyük işletmelerde görülüyor 2001'de % 1 olan oran %6'ya yükselmiş bulunuyor. Yani 0 - 50 dekar arası araziye sahip küçük üreticinin yarısı ya toprağını terketmiş ya da bankaya veya tefeciye kaptırmıştır. Kısacası; tarımda küçük üretici yokolurken büyük işletmeler 6 kat artmıştır.
2010'da çıkarılan Maden Yasası'yla en verimli tarım alanlarının tahribi sürüyor.
“Tabiatı ve Biyolojik çeşitliliği koruma kanunu” ile SİT alanlarımız; Çevre ve Orman Bakanlıği bünyesindeki bir kurulun insafına terk edildi.
Çevresel Etki Değerlendirmesi (ÇED) Yönetmeliği’ndeki, ÇED muafiyetini kapsayan Geçici 3. Madde’yle ilgili bir değişiklik Resmi Gazete’de yayımlandı.
Nükleer santrallar, 3. köprü, Gebze-İzmir otobanı, Ilısu Barajı gibi dev projelere Çevresel Etki Değerlendirmesi muafiyeti getirildi.
Biyogüvenlik Kurulu(BK) Genetiği Değiştirilmiş (GDO)'lu soyanın hayvan yeminde kullanılması için ithalatına izin vermiştir. ABD'li araştırmacılar GDO'lu Soya ve Mısır'da; insan, hayvan ve bitkiler için tehlikeli olabilecek “yeni bir organizmanın” varlığını tesbit etmişlerdir. Bazı çiftliklerde genç düvelerdeki %25 kısırlık ve gebe ineklerdeki %45 gibi yüksek düşüğün nedeninin GDO'lu yemler olduğunu tesbit etmişlerdir. Ülkemiz “biyogüvenlikçileri” ise izni yeni verdiler. Ve bu GDO'lu ürünler gıda alanında da serbestçe kullanılsın diye gıda üreticilerimizin ithalat başvurusu BK'da incelenmektedir. Muhtemelen o “iznin” çıkması da fazla gecikmeyecektir.

Sonuç olarak ülke tarımımız ABD ve AB gibi emperyalist ülkelerin müdahalesine açık hale geldiğinde bu ülkeler emperyal çıkarlarına uygun düzenlemelerle haraket etmektedirler . Onlar için üreticilerin açlık ve yoksulluğa itilmesi ilk ihmal edilecek basit bir unsurdur. Mevcut iktidarın bu vehameti görüp düzeltme isteği bir yana bu yıkımın devamı için çanla başla çalıştığı görülüyor. Bütün bunlardan sonra şimdilik “daha iyi günlerde” olduğumuzu söylemek abartı olmayacaktır.
Yetkili ve etkililerin AB'ye şirinlik hokkabazlıkları ve halktan gerçekleri gizleme çabaları bu gerçeği değiştirmemektedir.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

BİLİMİ HALKLA BULUŞTURAN BİLİM İNSANI: ARŞİMET

Bilime sayısız katkılar sunan Arşimet o dönemde Yunan adası olan Sicilya’nın Sirakuza şehrinde doğmuştur.(MÖ:287) Dönemin bilim insanları Dünya'yı ve Evren'i anlamaya ve onu hesaplamaya çalışıyorlardı Dünya'yı, Ay’ı, Güneş’i ve yıldızları nasıl ölçeceklerdi? Yıldızlar ne kadar uzaktaydılar? Evren’i kim ölçecekti? İskenderiye bilim ocağında yetişmiş Arşimet bu işi üzerine aldı. Çalışmalarına o güne kadar astronomların kafasını yoran sorun olan dünyayı ölçmekle işe başladı. Arşimet,İskenderiye Kütüphanesine sunmasına rağmen kabul görmeyen "Kum Tanelerinin Sayısına Dair’ kitabını Kral Gienon’a sunarak: “Syrakuzai’de ya da Sicilya’daki kumları değil, üzerinde insanın yaşadığı ve yaşamadığı, bütün kıtaları kastediyorum.” diyecektir. Kum taneciğini baz alarak ölçümler yapan Arşimet yıldızların çok uzak olduğunu öğrenmiştir. İskenderiye’de Nil nehrini dizginleyerek tarlaların sulanmasında kullanılan Arşimet Burgusu’nu icad etmiştir. Ve bu icadı uzun sure İspanya&

MADEN ATIK BARAJLARI VE ÇEVRE

Yağmur Yağmasın Siyanür Akmasın! Kemal KURTUL Ziraat Mühendisi 11.05.2011 Ülkemizde 50-100 milyon metreküp zehirli maden atığı olduğu tahmin edilmektedir. Bu miktardaki bir atığın herhangi bir şekilde çevreye akmasıyla oluşacak yıkım da devasa olacaktır. Çevreye zararı olmadığı belirtilen Kütahya’daki atık su barajındaki bendin yıkılmaması için neredeyse “yağmur yağmasın” duasına çıkacağız. Kütahya Gümüşhacıköy yakınlarındaki Eti Gümüş AŞ’ye ait maden işletmesine ait olan siyanürlü atık depolama barajının bentlerinden biri kısmen yıkıldı. Üç kademeli olan barajda zehirli atıklar son sete binerek bu sette sızıntı meydana getirmeye başladı. Yöre halkının anlatımları ve Çevre Mühendisleri Odasının incelemelerine göre barajdaki sızıntılar tarlalara kadar ulaşmıştır. Ve bendin her an yıkılması tehlikesi mevcuttur. Yetkililere göre herhangi bir tehlike yoksa da; bu bölgede su içmek dahi yasaklanmalıdır. Çünkü her an siyanür zehirlenmesi yaşanabilir. Litrede 8 mg siyanür 60 kg’lık bir insan

GDO YÖNETMELİĞİ

GDO YÖNETMELİĞİ ÇIKTI Gen kaynaklarımız tehlilkede; gıdalarımız daha güvensiz! Dünyada gen transferleriyle üretilen GDO'lü tarımsal ürünlerin yaygınlaşması ile birlikte tüm ülkeler bu ürünlere karşı çeşitli önlemler ve uygulamalar hayata geçirdiler. Bazı ülkeler bu ürünlerin insana ve doğal flora ve faunaya verdiği zararı önemseyerek yasaklarken bazıları da sınırlı serbestlik yolunu seçti. Ancak başta ABD olmak üzere Çin, Brezilya, Hindistan, Arjantin, İspanya, Meksika'nın da içinde olduğu Otuzu aşkın ülke GDO'lu ürünleri serbest bırakmış durumda. Ülkemizde hükümetler ise bu GDO konusunda 1998'den beri beri bir “Biyogüvenlik Yasası” için tasarı hazırlamalarına karşın; bu ürünlerin ülkemize girişlerine sessizce onay verdiler. Öte yandan da GDO'lu ürünlerin ülkemizde yasak olduğunu açıklamaktan geri kalmadılar. GDO'lu ürünlerin Doğal ortama, insan sağlığına ve gen kaynaklarıne olumsuz etkileri bilim insanları ve araştırmacılarca ortaya konulup gerekli uyarıların y